Probiyotikler ve Prebiyotikler Hakkında Merak Edilenler
Probiyotikler ise sindirim sisteminde yer alan mikrobiyotanın dengelenmesine yardımcı olarak, sindirim sistemini düzenlemeye ve bağışıklık sistemini desteklemeye yardımcı olur. Sözlük anlamı olarak “yaşam için” anlamına gelen pro ve biota sözcüklerinden türetilen probiyotik, oral yoldan yeterli miktarda alındığında, kişinin fizyolojisini destekleyerek sağlıklı kalmasında olumlu etki sağlayan canlı mikroorganizmalardır.
Gastrointestinal sisteme ait mikrobiyal dengenin düzenlenmesi ile kişinin sağlıklı kalmasını destekler. Yeni bir keşif olmayan probiyotikler, neredeyse insanlık tarihi kadar eskidir. Fermente edilebilen ekmek ve peynir benzeri gıdalar, uzun yıllar boyunca beslenmenin yanı sıra tedavi edici kaynak olarak da görülmekteydi. Gıdaların ve süt ürünlerinin daha uzun süre dayanması için yapılan işlemler ile başlayan probiyotiklerin gelişiminde en önemli buluşlardan biri 17. yüzyılda gerçekleşmiştir.
Canlılar için mikroorganizmaların önemi ise 1885 yılında fark edilmiş ve probiyotik tanımı ilk kez 1965 yılında yapılmıştır. Günümüzde probiyotikler, Dünya Sağlık Örgütü tarafından (DSÖ, WHO) “yeterince tüketildiğinde insan sağlığı üzerinde yararlı etki gösteren ‘’canlı mikroorganizmalar” olarak tanımlanır.
Prebiyotik ve probiyotiklerin bir arada sunulduğu ürünler ise sinbiyotik olarak adlandırılır. Probiyotik bakterilerin yaşam süresinin uzamasına ve bağırsaklarda daha iyi kolonize olmalarına yardımcı olurlar.
Postbiyotik ise probiyotik bakterilerin ürettiği ve sağlığımıza önemli katkıları olan metabolik yan ürünlerdir. Örneğin, probiyotiklerin lifleri sindirmesi sonucu açığa çıkan bütirik asit (bütirat) postbiyotiklere bir örnektir.
Probiyotik ve Mikrobiyota İlişkisi Nedir?
İnsan vücudunda bakteri, virüs, mantar, protozoalar gibi çok sayıda ve pek çok farklı türde mikroorganizma bulunur. Bu mikroorganizmaların sayısının 100 trilyon kadar olduğu düşünülür. Süper-organizma olarak kabul edilen insan, 37 trilyon civarında hücreden oluşurken, 1.3 katı kadar bakteri hücresine konakçılık yapmaktadır. Kişiye zarar vermeden kolonize bir şekilde yaşayan mikroorganizmaların tümü, mikrobiyota olarak tanımlanır. Her kişide tamamen farklı olan mikrobiyota, doğumla birlikte oluşmaya başlasa da pek çok değişik faktörden etkilenerek farklılaşır. Bağırsak ekosistemi olarak da adlandırılabilen bu oluşum, beslenme alışkanlıklarının yanı sıra çevre, genetik ve yaş gibi fizyoloji dışı etkenlerden de etkilenebilir. Bakteriyel enfeksiyonlar gibi pek çok farklı nedenle, kişinin bağırsak mikrobiyotasında yer alan patojenik ve patojen olmayan mikroorganizmalar arasındaki denge bozulabilir. Bu tip enfeksiyonların tedavisinde kullanılan geniş spektruma sahip antibiyotikler de kişinin sağlığı için gerekli olan yararlı mikroorganizmaların yok olmasına yol açar.
Probiyotik Suşu Nedir?
Probiyotik kelimesi ile sıklıkla anılan suş ise probiyotik mikroorganizmalarının alt türleri olarak tanımlanabilir. Probiyotik suşları, kabaca aynı marka otomobilin farklı modelleri olarak yorumlanabilir. Hedeflenen sağlık faydası için doğru probiyotik suşunu içeren ürün kullanmak gerekir. Ancak bir suşun etkili bir probiyotik olarak tanımlanabilmesi için farklı bazı kriterleri daha karşılaması gerekir.
Probiyotik Seçimi Nasıl Yapılmalıdır?
Seçilecek probiyotik ürün içerisindeki suş, hedeflenen sağlık etkisinin sağlanmasında önemlidir. Öyle ki bu etki, tek bir suşta yer alan gen farklılığına göre bile değişim gösterebilir. Çünkü, her suş bir diğerinden farklıdır ve kişiden kişiye farklı etkilere yol açar. Kişinin sağlığının desteklenmesi için probiyotik kullanımı da bu noktada farklılaşır. Çünkü pek çok farklı durumda mikrobiyotadaki doğal denge de değişime uğrar. Bu yüzden bağırsak mikrobiyotasının, probiyotiklerle desteklendiği durumlarda suş seçimi önemlidir. Doğru probiyotik türü seçiminin yapılmasının ardından, dikkat edilmesi gereken bir diğer nokta, probiyotiğin içerisindeki canlı bakteri sayısıdır. Probiyotik seçimi, kişinin mevcut sağlık durumuna göre farklılık gösterdiğinden hekim tavsiyesi alınmalıdır.
Probiyotik seçiminde suş çeşitliliğinin önemli olduğu kadar probiyotiklerin içeriğindeki canlı mikroorganizmaların sayısı da önemlidir. Canlı mikroorganizmaların oluşturduğu koloniler ise CFU (coloni forming unit: koloni oluşturan birim) cinsinden değerlendirilir. Ürün etiketinde bulunan CFU değerinin yüksek olması, o probiyotikte yüksek sayıda mikoorganizma kolonisinin varlığını gösterir. CFU miktarı, ürün etiketlerinde 10⁹ ya da 10¹⁰ rakamlarla gösterilir. Örneğin 10⁹ ibaresi, probiyotik içeriğinde 1 milyar CFU bulunduğunu gösterir. 10¹⁰ ise 10 milyar CFU olduğunun göstergesidir.
Probiyotik ürünlerinin insan sağlığını destekleyici nitelikte olması için içeriğindeki mikroorganizmaların canlı olması gerekir. Ayrıca canlı mikroorganizmaların raf ömrü boyunca ölmesi etiket sisteminde farklılıklara yol açar. Bu nedenle probiyotik seçiminde üretim sırasında canlı mikroorganizma sayısı kadar, raf ömrünün sonunda probiyotiğin ne kadar mikroorganizma içerdiğine de dikkat edilmelidir. Dünya Gastroenteroloji Örgütü (WGO, World Gastroenterology Organisation) tarafından yayınlanan probiyotik rehberinde de probiyotiklerin etiketlerinde raf ömrünün sonunda kalan canlı bakterinin yer alması gerektiği yer alır. Aynı rehbere göre bilimsel olarak mikroorganizmaların cins, tür ve suş bilgileri açıkça ürün etiketinde yer almalıdır.
Probiyotik Neden Popüler Hale Geldi?
Probiyotik kelimesi, yeterli miktarda kullanıldığında kullanan kişiye sağlık yararı sağlayan ”canlı mikroorganizmalar” anlamında kullanılır. İnsanlar, önceleri gıdaların ömrünü uzatmak için onları kurutarak ya da gömerek saklardı. Bu yöntemlerle yapılan saklama işleminde gıdalar, farklı bakteri türleri ile fermente olurdu. Eski çağlardan beri insanlar; mayalanmış sütün tüketilmesi, boza, turşu, kımız, yoğurt, ayran, tereyağ, kefir, peynir gibi ürünlerin tüketimi ile faydalı olan mikroorganizmaları vücuduna alırdı.
17. yüzyılda dışkıdaki mikroorganizma varlığı belirlenmiş olsa da bazı mikroorganizmaların insan sağlığı üzerinde olumlu etki yaratabileceği 1885 yılında ortaya atılmıştır. Bakteriyel replasman ya da belirli mikroorganizmaların verilmesi ile hastalıklarla mücadele fikri ilk olarak 1908 yılında Ellie Metchnikoff tarafından ortaya atılmıştır, ancak ilerleyen dönemdeki çalışmalar pek ilgi görmemiştir. 1965 yılına gelindiğinde ise kültürü yapılan iki farklı organizmanın ürettiği ve birinin diğerinin üremesini kolaylaştırmasını sağlayan etken maddeler, probiyotik olarak tanımlanmıştır. Geçtiğimiz 10 yıllarda ise bu alanda pek çok çalışma yapılmış ve probiyotiklerin içeriğinde bulunan canlı organizmaların, sindirim sistemini düzenlemeye ve bağışıklık sistemini desteklemeye yardımcı olduğu sonucuna varılmıştır. 1995 yılında Avrupa Birliği tarafından yürütülen çalışmada probiyotikler; etkili, canlı, belirli mikroorganizmalar olarak tanımlanmıştır. Dünya Sağlık Örgütü de probiyotikleri, yeterince tüketildiğinde insan sağlığı üzerinde yararlı etki gösteren canlı mikroorganizmalar olarak tanımlar.
Probiyotik bakteriler ya da iyi bakteriler, bağırsağın iç yüzey örtüsü üzerinde hayatta kalabilen mikroorganizmalardır. Bu mikroorganizmalar, sistemik düzenlemelerin yapılmasına katkı sağlayarak kişiyi olumlu yönde etkiler. Son yıllarda ise insanların daha bilinçli bir şekilde beslenmeye başlaması, sağlıklı ve dengeli beslenme konusuna önem vermesi, fonksiyonel besinlerin daha fazla tercih edilmesiyle probiyotikler popüler hale gelmiştir. Probiyotik bakterilerin insan sağlığını olumlu yönde desteklediği uzun yıllardır bilinir. Bu faydanın en önemlisi ise probiyotiklerin, sindirim sistemi düzenlemeye yardımcı olmasıdır.
Probiyotikler Sindirim Sistemi İçin Neden Önemlidir?
Probiyotiklerin sindirim sisteminin düzenlenmesinde ve bağışıklık sisteminin desteklenmesinde rol oynadığı bilinir. Bağırsak mukozasını koruyucu fonksiyonların düzenlenmesi ve bağışıklık sisteminin desteklenmesi ile sağlık üzerinde olumlu etki gösterdiği kabul edilir. Probiyotikler sindirim sistemi için önemlidir. Bağırsak pH’ının yararlı mikroorganizmalar tarafından düşürülmesi, patojen yani zararlı mikroorganizmalar için toksik madde olan hidrojen peroksit, organik asit türleri ve bakteriosinlerin üretilmesini kolaylaştırır. Yararlı anaerobik yani oksijenin bulunduğu ortamda canlı kalamayan ya da üreyemeyen bakteri türlerinin sayısının artmasını sağlar. Buna ek olarak mukus üretimi de uyarılır. Mukus miktarının belirli bir oranda artması da patojen mikroorganizma türlerinin epitele tutunarak bu noktada kolonileşmesine engel olur. Mukozaya ait bariyer fonksiyonlarının güçlenmesini sağlar.
Probiyotikler Bağışıklık Sistemi İçin Neden Önemlidir?
Probiyotikler, sindirim sisteminin düzenlenmesine ek olarak bağışıklık sistemi için de faydalıdır. Bağışıklık sisteminin desteklenmesi pek çok farklı şekilde gerçekleşir. Probiyotikler, sekretuvar immunglobülin A adı verilen bir grup antikor üretimini destekler. Bu da bağışıklık sisteminin desteklenmesine ve kişinin sağlığının korunmasına yardımcı olur.
Forbiome ürünleri içerisindeki probiyotik mikroorganizmalar, sindirim sistemini düzenlemeye ve bağışıklık sistemini desteklemeye yardımcı olur.1